Melkonyan



Buch-Interview über Bardizag in Türkisch

Hrant Dink Vakfinın Sessızliğin sesi-IV

Izmitli Ermeniler konuşuyor

Sahife 85 teki “Kuşaktan kuşağa aktarilan travma” daki yanliş yapılan yorumların düzeltilmesi.

Bu sahifeleri okuduğumda, tesbit ettiğim birçok yanlışlıkları, doğrulamayı şahsen kendime bir vazife addediyorum.

Bu vakfin iki şahsı, bayan Karun Özçelik ve bay Cem Mert Dallı, 01 Mayıs 2015 de Büyükadaya gelerek benim de Bardizag hakkındaki bilgilerimi, ses cihazına aldılar. Bardizag hakkında daha  yakın bir kuşağın bir ferdi olmama rağmen, bilgilerimi kitaba almayıp, benden bir iki kuşak daha sonra yaşamış olan yeğenimin bilgilerini bu kitaba almışlar.

SAHIFE 87  “babamla hep gerilim yaşadık” başlıklı yerin alt kısmında şu satırlar yazılı “kendi babası ona ne yaşattıysa, aynısını sana yaşattı”
 

Çok büyük bir hata,  doğru olanı şöyledir: Babamız çocuklarına asla kötü bir an yaşatmadı. Babamız melek gibi bir insandı. Ağabeyim Vartan, Anne ve babamızın arzularına karşı, küçük yaşta iş hayatına atıldı ve Büyükadadaki Pastacı Artinin yanında, pastacı kalfası oldu ve hemen Istanbulda iş bularak evden ayrıldı. 20 Kura askerliğini Adana Seyhanda yaptiğı  yıllar, ona para gönderen babamız idi. Askerlikten geldikten sonra İstanbula yaşamını devam ettiren Ağabeyim, evlenmek istediğinde, anne ve babamız, evleneceği kızın kendine yakışmadığını ileri sürerek evlenmesini istemediler. Vartan, onlara kulak asmadan evlendi. Annemiz ve babamız benim bütün ikazlarıma rağmen düğünlerine gitmediler. Ben 1950 de Ankarada asker olduğum halde, Bölük komutanımın izniyle, Istanbuldaki düğüne gittim. Vartanla ebeveyni arasında olan anlaşmazlık bu idi. Işte bu günden itibaren, babasına karşı yaşıyan ağabeyim Vartan idi. Ben Almanyaya gittikten sonra 1960larda, babam Istanbula gider ve Vartanın Pangaltıdaki pastahanesinde kasada oturarak çalışır ve oğluna yardımcı olurdu. Vartan ise anne ve babasını, kendi isteklerine karşı, İstanbula kendi yanlarina getirmek ister ve en sonunda onları kendi evine getirmesine muvaffak olur. Annemle yengem ayni evde anlaşamadıklarından, yengem kocasını hernasılsa ikna eder ve Vartan da, zorla kendi yanına aldığı anne ve babasını evinden kovar. Gidecekleri bir yerleri olmiyan anne ve babam, evden çıkamadıklarından, Ağabeyim eşi ile birlikte başka bir eve taşınır. Anne ve babasının oturduğu evin elektriklerini keser, kış olduğundan soba  yakmaya mecbur olan anne ve babam, evlerinde yakacak odunları olmadığından soğuktan donmamaları için odanın içinde battaniyelere sarılarak otururlar. Bu hal, babamin adaya taşinmasına kadar sürer. Şimdik sorarım size, kim kime iyi bakmamış? Babamın ufacık hatıra defterinde, bütün bu çektikleri acı günler yazılı olup ben onların hepsini okumuşumdur.

SAHIFE 88 “Faytoncu baron Artin” başlıklı sahifenin alt kısmındaki cümle “1919da veya 1920de, babaannemin kardeşleri Tekirdağdan gemiye binip Amerikaya gitmişler, babaannemler ise o gemiye yetişememişler”

Doğru olan şudur: Kızlık soyadı Boğosyan olan annemizin, kendisinden büyük iki kızkardeşi daha vardı. İkisi de Bahçecikte evlenmiş idiler.Birinin adı Araksi, 1891 doğumlu ve Krikor Şamdanciyanla evli olup 1910 doğumlu bir kız çocukları vardı. Diğeri ise 1896 doğumlu Hamasig idi. Hamasig de Harutyun Davidyan adında biri ile evli idi. Bu iki kızkardeş eşleri ve Araksı de kızı ile birlikte 1912 de Istanbuldan Amerika Birleşik Devletlerine göç edebilmeleri için, Fransanın Marsilya şehrine giderler. Hamasig ve eşi Harutyun, 1912 de Marsilyadan New York’a gitmeye muvaffak olurlar. Araksi ise, kızının, yapılan hastalık muayenesinde, gözünden bir hastalık tesbit edildiğinden, Marsilyada kalmak mecburiyetinde kalırlar. Eşi Krikor ise Bostona gider ve orada çalışarak Marsilyadaki eşi ve kızına para yollar. 1914 te de Araksi kızı Sirpuhi (Dorothi) ile Amerikaya giderler.

Annemiz 1900 doğumlu olup yaşı küçüktü o yıllar. Kendisi anne ve babasının yanında olması nedeni ile, evli olan ablaları ile  gidememiştir. Küçük kız  anne ve babasinın yanında Bardizagta kalmiştir.

Sonradan 1918 de, Birinci Dünya Savaşının bitmesinden  sonra, Çanakkalede Sıhhıye askerliği yapmış olan  1890 doğumlu  babamız Bahçecige (Bardizag) döndüğünde, Melkonyanların sahip oldukları evin, Bulgaristan Muhacirlerinin işgal etmiş olduklarını görür. Annemi de ebeveyni ile olduğunu görünce onunla evlenir ve 1921 de babamız, annemiz, ve annemizin anne ve babası,Tekirdağına taşınırlar. Orada ağabeyim Vartan doğar. Annemin bazı akrabalarının Istanbul, Pangaltıda yaşamakta olduğunu duyan babam, hep birlikte yola çıkarak Istanbul, Pangaltıya taşınırlar. Babam, Ergenekon Caddesinde kasap dükkanları olan, akrabaları Harutyun ve Hagop Maviyanların yanında çalışarak biraz para biriktirir. Babamın dedeleri de Bardizagta arabacı olduklarından, babam da arabacılığa heves eder. Büyükadada araba kullanıldığını duyan babam 1926 larda Büyükadaya  taşınarak, Aydoğdu sokağının Düzenli sokağı ile birleştiği yerin solunda, bir arsa içinde olan bir evi kiralayarak oraya taşınır. Kasap dükkanında çalışırken biriktirmiş olduğu para ile kendine bir fayton ve iki at satın alır. Böylece Büyükadaya taşınmış olurlar. 17. Şubat 1929 tarihinde ben doğmuşum. Bir yıl sonra da annemin bir kız çocuğunu dünyaya getirdiğini fakat çocuğun doğarken öldüğünü, erginlik çağımda, komşularımdan duydum. .

SAHIFE 89 “ Atatürk rozeti ile Büyükadada” „babam, küçük yaşta okulu bırakıp pastacı çırağı olduğu için babasını hep suçlardı“
 

Yanlış bir yorum: Ağabeyim Vartan çocukluk yaşındanberi, evden ayrılıp yalınız olmayı isterdi. Bu nedenle Artin ustanın yanında pastacı kalfası olduktan hemen sonra, adayı terkederek istanbulda iş bulup yalınız başına orada kalmaya başladı. Babasının evini terkeden kendisi oldu, babamız çok sakin ve çocuklarını seven bir insandı, bu nedenle, Vartanın adayı terketmesine karşı çıkmadı. Babamın bir sözü aklımdan hiç çıkmaz: Çocuklar, adada kalırsanız istikbaliniz hiç te iyi olmaz. Adada ağzınla kuş bile tutsan kıymetin yoktur. Bu nedenle Istanbulda çalışmaya çalışın derdi. Babam Vartanı asla okumaktan geri almadı, bu iddia tamamen yanlış bir yorumdur.

Bu yorumun biraz altında “Kurtuluş’taki pastahaneyi amcamla birlikte açacaklarmış ama, amcamın dediğine göre babam onu dışlayıp tek başına açmış”
 
Yanlış hem de büyük bir yanlış, doğrusu şöyledir:  Ben Büyükadada, adanın meşhur lokantası olan MILTO lokantasının sahibi Mihal Ververoğlunu, bu lokantayı babası çalıştırdığı zamandan beri tanır ve çok iyi arkadaşlığımız vardı. Ben askerliğimden döndükten sonra Mihal ile o kadar dost idim ki, 1952 yıllarında sahip olduğu bir deniz motorunu, her Cumaertesi ve Pazar günleri bana teslim ederdi. Kendisi Milto lokantasını çalıştırdığı için hiç boş zamanı yoktu. İşte biz böyle arkadaşlık yaparken, 1954 yılında bir gün bana, birlikte İstanbulda bir iş yapmamızı teklif etti. Çok iyi hatırlıyorum, 40 bin lirası olduğunu ve bu para ile benimle birlikte Istanbulda bir dükkan açmamızı teklif etmişti. Benim niyetim Amerikaya  veya Avrupaya gitmek olduğundan, bu teklifini redettim fakat ağabeyimle bir pastahane açmasını kendisine söyledim. Mihal ağabeyimi pek tanımadığından, buna pek yanaşmadı. Ben ise ağabeyime kefil olurum dediğimde, buna razı oldu. İşte böylece, ağabeyimin parası olmadığı halde, Mihal ile Pangaltıda bir pastahane açmaya karar verdi. Para Mihalden iş ve çalışma Vartandan. Ağabeyim Vartan, Pangaltı, Ergenekon Caddesinde bir Rum kökenli vatandaşın inşa ettirmekte olduğu apartımanın altındaki dükkanı kiraladı. Dükkanı hazırlarken ben de onun imalat yerindeki fırını, başka bir pastahanenın fırınıana bakarak  kendim imal ettim ve pastahanesinin imalat yerine yerleştirdim. 1955 in son aylarında veya 1956 nın başında, Ergenekon Caddesindeki MILTO pastahanesini açtik. Ben asla ağabeyim ile ortak olmayı istemedim, isteseydim Mihal ile ortak olurdum. Her akşam işimden çikar ve pastahaneye gelerek orada ağabeyime, yengemle birlikte yardım ederdim. 6/7 Eylül 1955 olaylarından sonra, dış ülkelere çikmaya karar verdiğimde, ağabeyim bana, yurt dışına çıkmayıp Istanbulda kalarak ona yardımcı olmam için, bana, kendi payına ortaklık teklif etti. Bu teklifi yaparken, yengem de orada idi ve bana hemen, “sakın ha ortak olma, bu adamla ortak olursan, bu seni mahveder” dedi. Ben isteseydim Vartanla değil de Mihal ile ortak olurdum, diyerek, Büyükadalı kaptan Mekinin gemisi ile Avrupaya çıktım. Orada kalma imkanı olmayınca geri döndüm ve bir yıl daha akşamları Vartana yardim ettikten sonra 1957 nin ekim ayında Almanyaya göç ettim.
Ben Almanyada iken 1970lerde, kendisine bu dükkanı açmasına yardımcı olan ortağı Mihalden ayrılarak, pastahaneyi mezeci dükkanına çevirdigini duydum.  Sonraları bu dükkanı oğlu çalıştırmak istemiş fakat oğluna güvenemiyen ağabeyim, dükkandaki kendi hissesini, orada çalışan üç kardeşe satmış.

Işte bütün hakikat budur ve kitaptaki bu bölümlerinde yazılanlar tamamen yanlıştır.

23.07.2016                    Vahric Melkonyan

 

Seite zurück: Mein erster Besuch in Bardizag
nächste Seite: Großeltern


 

© Copyright 2004-2024 - CMS Made Simple
This site is powered by
CMS Made Simple version 1.12.2
Template Womba2

Design: by DNA4U, das andere Ge(n)schenk®